bu sabah Cahit Sıtkı okurken ağladım anne
oysa daha otuzbeş değilim
yaşamla ettiğim danstan yoruldum anne
sanki un kurabiyesiyle mutlu olan çocuk ben değilim

20 Temmuz 2010 Salı

YOL VER KANATLARINCA UÇSUN



saat bir daha üç

bir saat sonra
bir daha dört olacak
bilemez kimsecikler
gece nerede ölüp
sabah nerede dirildiğimi
kaça kurulup
kaçta çaldığımı kendi ellerimdeki eldivenleri
kimlerin yalanlarıyla dostluklar kurarken
hangi gerçeklerimin defterini dürdüğümü
işbu defterinse sonu baştı, başı son gibi
ellerim hani bilinçliydi
eldivenlerim çok tedbirli
bak ki
kanatlanıp uçayım derken
sarp yamaçlara çakılan
eli kanadı birbirine dolanmış ‘ben’di

saat bir daha dört
bir saat sonra
bir daha beş olacak
güneşle dünya arasında
yeni bir oyun başlayacak
kimsecikler dünyada bilemez
bu köşekapmaca usulünce
zihnimde kaç kuleyi devirdiğimi
hangi malzemeden yonttuğumu baltamı ve küreğimi
kaç aptalı inşa edip kendi bedenimde rol bellettiğimi
bilip bilmez gibi, görüp görmez gibi, duyup duymaz gibi
ah ne zordur... sevip sevmez gibi
ön koltuklarda oturan kimsecikler bile izleyemez
“ne sahneymiş ama” dediğim hayatın ortasında
zebellah gibi dikilen korkularımı
“aslında hepsi sahteymiş evelallah” diyen cesaretimle
her gece bir yatakta tepiştiren ‘ben’di

saat bir daha beş
bir saat sonra
bir daha altı olacak
çoğalacak sokaklarda insanlar
kanatlanıp uçmak isteyen birileri
insanlıktan çıkacak
sabahın cansız aydınlığında adımlarken halıyı balkona doğru
sessizliğin, sözsüzlüğün tadını yakaladığım anları
kaçırdığım anlardan çıkardığımda elimde kalanları
yağmacı gözyaşlarıma kaptırdığımı
kuşlardan başka kimsecikler bilemez
ve ağzımda dua, elimde maşrapa
akşamsefalarını “belki” diye sularken
ne vakit fışkırıp, taşıp
ne vakit kabımın şeklini aldığımı
sen bile görmedindi
balkonlardan sarkıp
“utanmıyorum da, korkmuyorum da”
haykırışı ağzında yarım kalan
üstünden bir zift silindiri geçerken
kendini asfaltta bulan ‘ben’di

günlerden ne, ayın kaçı oldu bilmiyorum
yıl, kurduğum hayal sayısının ikibin on katı
eyvah
aklıma neler sokuyorsun
ellerime neler yazdırıyorsun
hangi harfleri alfabeden çekip yan yana dizdiğimde laf
hangi heceleri dilin süzgecinden geçirdiğimde itiraf
bir yanıma baksam, baksam da kail olsam
her iki kelamdan biri değil mi gaf
içinden çıkamam bir bir hesaplasam
geçti gider her bir an en büyüğünden israf
saymayı bilemez oldum
kaç kaşifi haritadan sildiğimi
kaç mucidi yerle bir ettiğimi
kaç şairi bir kalemde çizdiğimi
zaman, mekan, eşya, insanlar
hangisi sanki benden taraf
etimden et koparıyorlar
eyvah ki eyvah
bu durduğum yer tek kelimeyle Araf

saat saat olalı
kimseye böyle eziyet etmedi
sağ elim ağız oldu, dil oldu, kalemim sağ oldu
vücuda gelen hastalıklı dizeler oldu
salınıp uçmuyorsun, sakınıp uçurmuyorsun
odalar üstüme atılmış ağ oldu
adem adem olalı
böyle eziyet görmedi
göz gözü vurmadan güneşi bekleyen
güneşleri birbirine aysız ekleyen
kırbaçlarken kanatlarına gölge edenleri
bir ilk ki, yalvarırken kekelemeyen‘ben’di
kanatlarımca uç
her inişte dizimde uyurken seyredeceğim seni
kanatlarınca uçayım
ters yüz edeceğim astarı yüzünden pahalı her gerçeği
eyvah ki ne eyvah
saat bir daha yedi
bana bir geceyi daha sabahlatıyorsun
hangi iplerden bir çırpıda geçip
hangi trapezlerden düşüp
hangi ağlarda canımı kurtardığımı
görmezden geliyorsun
canımı alıyorsun
günlerden ne, ayın kaçı oldu umurumda değil
yıl, kurduğum hayal sayısının ikibin on katı
ne olursa olsun
hayal benim hayal değil
kanunlarıyla sabit tabiatın hakkı
yol ver kanatlarınca uçsun

13 Temmuz 2010 Salı

GÖLGEDE


ne git


ne kal

bu asaletten yoksun

esaret tablosundaki yerini al

hiç açılmadan

topak yapılmış bir mektup gibi hissettiğinde

güneş hiç doğmamış gibi olacak

sonsuza kadar gölgede saklan

bendeki olmaz olası rüyayı da

yanına al