bu sabah Cahit Sıtkı okurken ağladım anne
oysa daha otuzbeş değilim
yaşamla ettiğim danstan yoruldum anne
sanki un kurabiyesiyle mutlu olan çocuk ben değilim

27 Ocak 2011 Perşembe

HIRSIZ


birbirimizden çaldıklarımızı varlığımıza eklemek iyi fikirdi
çuval çuval taşıdık gece gündüz demeden
birlikteyken başka, ayrıyken başka şeyler çalıyorduk
mühim bir iş yapıyor gibiydik
noel baba edasıyla taşıdık çuvalları
yığdık da yığdık

zehir soğuklarda
birbirimize sarılmaya da doyamıyorduk, saymaya da
sağ yanağımı, sağ kürek kemiğine yaslıyordum bazen
buz tatlı gecelerde,
bazen de
ağzımızdan buharlar çıkararak
sözcükleri oluklu kama gibi birbirimizin göğsüne saplıyorduk
altı aylık gündüzlerde – alaca karanlık –
her sarılış bir gıdım varlık getiriyordu
her sayış iki gıdım götürürken

emirler yağdırıyordu dondurucu kış
biz bir ileri, iki geri giderken
“yığmaya devam”
direnemezdik
ilk sıralarda direncimizi de çalmıştık birbirimizden

karlar usulca eridi
hayat hiç de uslu değildi ama
gençliğin hızı kesilmişti
sırtında çuvalı, başında çorabı
noel baba değildi
bizim yaş yirmi değildi
birden fakirleştiğimizi fark ettik
ne sende senlik kalmıştı, ne bende benlik

iade etmeye kalkıştığımızda çaldıklarımızı
“bir aydan sonra mesul değiliz” dediler
“hem artık taşıma suyla değirmen dönmez”
kaç ay geçmişti
kaç yıl?
iş işten geçmişti
yıllandıkça yılmıştık
bulanık sularda yüzmeye çalıştık,
zifiri sokaklarda yürümeye...
göz gözü görmüyordu
gözümüz hiçbir şeyi görmüyordu
başka yol, iz de bilmiyorduk
ama baştan öğrenecek halimiz yoktu ya!?
kalıplaşmış, kemikleşmiş, yer yer buz tutmuştuk
halsizdik
ne anlatacak halimiz vardı, ne anlatılacak bir halimiz

gide gele açtığımız patika öyle derinleşmişti ki
bir hendeğin içinde taşıyorduk artık
benim çuvalımda öfke vardı, seninkinde sitem
kamburumuz çıkmış, bacaklarımız çarpılmış,
alnımızda birkaç yüz kırışık oluşmuştu – en az hendek kadar derin –
ne sövecek halimiz vardı bir şeylere,
ne sevecek halimiz birbirimizi
hem çıkmaya korkuyorduk oradan – alışmıştık –
hem üstümüze kapanmasından iki yanın
güçsüz, ruhsuz, gün ışıksız yaşıyorduk
tabiri caizdi:
yer yarılmış, aşkımız yerin dibine girmişti
ben senin avuçlarının sıcaklığını çalmıştım,
sen benim kalp atışlarımı
ne el eleydik artık, ne gönül gönüle

birbirimizden çaldıklarımızı varlığımıza eklemek...
hiç iyi fikir değildi!
sen benim sağ yanağımı çalmışsın meğer,
ben senin sağ kürek kemiğini...

hiç iyi fikir değildi!
devleşeceğimizi sanırken devrildik
ne sen kaldın, ne ben
yani kendi ellerimizle bittik...