18 Nisan 2010 Pazar
ÇÖZ SALLARI, BIRAK AKINTIYA
rüzgârgülümsün
nereye savrulduğumu bilirsin
çöz salları, bırak akıntıya
batarsa batar, çıkarsa çıkar
belki kendini bulur dalgaların koynunda
amatör denizcilikten kurtuluruz
belki denizin dibini bulur
değdi der, avunuruz
çöz bu yalım yalım bağları
sevdan ayaklarıma dolanmış
hiç fark etmemişim
öyle bir esmişsin ki sap saman karışmışım
sessiz sedasız dalmış,
çığlık çığlığa pişman olmuş,
bir avazda kurtulamamışım
katranı kaynatmışım, şeker olmamış, neyleyim?
kırk tane fırın bulmuş da ben mi yememişim?
kırk gün kırk kahvaltıda kırk ant içmiş,
ince ince avuntular biçmişim
acılarımın açtığı gedikleri kapatmaz ya
yine de kırk yama seçmişim
bir bakışınla teyellerimi sökmüşsün
iplik iplik çözülmüş,
antlarımın üstüne kırk bardak soğuk su içmişim
12 Nisan 2010 Pazartesi
ADIMLAR
artık benim gidecek yerim yok
yer gök kabarmış
yerde ne kadar toprak kaymış
gökten ne hâl yağmur yağmış
daha gidecek gücüm yok
gidiş dönüşleri su yolu ederken
pabuçlarımın pençeleri erimiş
topuklarımı toprak kemirmiş
geçmiş hayatın hayvan pençesiyle
yırtılan sağ gözümden
kan sağıyor gelecek hayat
işte bugün hayat bir kabir kadar dar
ama korkmam ömrübillah sürmesinden
ölüm ağıdı bile
mevta toprağa girene kadar
artık benim gidecek yerim yok
inim inim isyan var bedende
ağır baş,
ağrılı yürek,
çatık kaş,
kırık bilek
coşmuş damarları çevreleyen ergen ten
daha gidecek gücüm yok bu enlemde
durgun göl suyu olma ümidiyle bulur
bitkin bir dere
adım atacak gücü
durulmayacak illeti ayakta tutan güdü
için için çekişme var bedende
hem, çekmişler ipini azalarımın – ekserisi öldü –
adımlara yetişecek can yok bende
ileride tadılacak gün, gece, mevsim
arkamdan ağlayan kadınlar
ortada dikilmiş, çaresizce dalar sol gözüm
ama sayılı günse, sayılı olmalı adımlar
bu da ezber ettiğim dersim
helallik bile üç sayısı kadar
adımlar, kötürüm günlerimi hatırlatmakta
ağrılar, vazgeçmemecesine hırpalamakta
deli başımı kaldırıp maskemi aralasam
yüreğim sevinir, benliğim övünür
aralıktan bir zerre bakış
belki anama dizlerini dövdürür
belki de hayırlısıyla eski beni öldürür
adımlar ayaklardan kesmişse umut
ellere görkemli bir devir teslimle
ola ki başka bir enlemde ve iklimde
bir çıkış olabilir mi amut
tabanlarım sürümese, sağ gözüm göstermese de
avuçlarımla yol alsın
yarısı zaten devrilmiş ömür – tanımasın hudut –
ellerini yılan gibi sarmış siğil
ne çemberlerden geçmişim
ben de bilirim birkaç sihir
ten yarasına mı esir olacağım
aklımı doğru yere devşirmişim
hayat, doğru yaşanırsa her adımda epik şiir
her nefesime saplansa da birer ok
ne müttefik ne düşmanım
ne terbiyeci ne aslanım
sağım, solum, rengim, cinsim yok
ne sahibim ne konuk
alacağa vereceğe karnım tok
ne hancıyım ne yolcu
cambazım
benim artık gidecek yerim çok