18 Nisan 2010 Pazar
ÇÖZ SALLARI, BIRAK AKINTIYA
rüzgârgülümsün
nereye savrulduğumu bilirsin
çöz salları, bırak akıntıya
batarsa batar, çıkarsa çıkar
belki kendini bulur dalgaların koynunda
amatör denizcilikten kurtuluruz
belki denizin dibini bulur
değdi der, avunuruz
çöz bu yalım yalım bağları
sevdan ayaklarıma dolanmış
hiç fark etmemişim
öyle bir esmişsin ki sap saman karışmışım
sessiz sedasız dalmış,
çığlık çığlığa pişman olmuş,
bir avazda kurtulamamışım
katranı kaynatmışım, şeker olmamış, neyleyim?
kırk tane fırın bulmuş da ben mi yememişim?
kırk gün kırk kahvaltıda kırk ant içmiş,
ince ince avuntular biçmişim
acılarımın açtığı gedikleri kapatmaz ya
yine de kırk yama seçmişim
bir bakışınla teyellerimi sökmüşsün
iplik iplik çözülmüş,
antlarımın üstüne kırk bardak soğuk su içmişim
öyle cilveler yapmış ki
gel düşünelim, gel yazalım, gel ağlayalım derken
önce sıkı fıkı, sonra yüz göz olmuşuz uykusuzlukla
yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmişiz aklıselametin
sabahlara kadar çizginin üstünde yürümüşüz
dünyanın bucaklarınca düşünmüşüz
seni düşünmediğim bir an bile olmamış
dersem...
inanır mısın bana?
ahmakıslatan yağmurların alnımdan burnuma,
oradan çeneme indiğini de düşünüyorum,
gelincik tarlasını da...
gel gör ki
uykusuz geceleri baykuşlarla, yarasalarla özdeşleştirmişler
beni unutmuşlar
boy vermeye çalışırken dibe batmışımdır
görmemişler
kollarım uzanmaz ki...
ayaklarım da yere değmez halbuki
uzaktan baksan hiçbir şey boyumu aşmaz
çünkü en geniş açıların doğruları olmaya çalışmışım gerçeklerle
zaten ben üç beş nöbetlerindeyken
onlar uyudukları için karşılaşmamışızdır
şakaklarımdaki baskıyı, burnumun direğindeki sızıyı
rüyalarında bile görmemişler
benim kendi deli gönlüm bile oralı değil ki
severken ne çok ağlamışım
ağlamayı sever miymişim...
yani hepsi bir olmuş, bir türlü bilememişler
başı elleri arasında düşünmekler için değilim ben
senin içinim
yüzlerce kez pespembe rüyalardan uyanmışım
sersefil, perperişan
yüreğimin her köşesinde birbirinden kıymetli harabeler
gerçekler divan kurmuş
el pençe divan durmuşum karşılarında
her yüzleşmede viran olmuşum
kara gece basmış suları
kara sular basmış sevdamı
kara sevdanın otağında yorulmuş, ziyan olmuşum
yorgunluktan sızıp kalmadan,
hele ki bu virane yıkılmadan
uykularımı azat et, çöz salları
elleri arkasında volta atmaklar için değilim ben
yollar hiç oralı değil ben onları teperken
ayaklarım uçaradım mı gider, geri geri mi gider
sabahlara kavuşmak keyif midir, eziyet mi
saatlerin hiç umrunda değil
kurduğum saatler çalmaz olmuş zaten
kardığım kâğıtlardan bir tane as çıkmaz
evdeki hesap çarşıya uymaz
dert pijamayla, bornozla dolanır olmuş
derman mahalleye bile uğramaz
gün olmuş ayı avuçlamışım
yüreğim bayram çocuğu sevinciyle coşmuş
öbür gün bileğimi sıkmışlar,
açılmış parmaklarım,
kayıp gitmiş ay avucumdan
ben kendimmişim bileğimi sıkan, öbür elimle
öbür elim ki, benim kendi dünyammış biraz
biraz senmişsin, onlarmış
şekerlerim dökülmüş, pabuçlarım fena sıkmış
gün olmuş bir ben büyümüş içimde, serpilmiş
kaslar edinmişim kalbimde
kalbimden karnıma akan sellerin önüne barajlar kurmuşum kas gücümle
öbür gün bir sen azmış ki içimde
yedi batman kanamışım, on beş dere temizlemez
incir ağaçları bitmiş
her gün düşüp bir kemiğimi kırmışım
kaynamamış kırıklarım
acım, öfkem, hasretim kaynamış fokur fokur,
yanmışım
bir katre olsun su serpilmemiş yangınıma
anlamışım ki
yanarak ölmüş olacağım bu ömrün sonunda
hâlâ salıvermiyor musun salları, bırakmıyor musun akıntıya?!
elimden düşürmediğim paletimdir bu sevda
hafif fırça darbeleriyle yaparım resmimi
tövbekârım
her gün batımında paletimi yıkar,
her sabah hangi renkleri karsam diye şaşırırım
çarenin cismi varmış da ben mi resmetmemişim?
gündüzler zehir, geceler zıkkım olmuş
ben mi istemişim?
tuvalimin başında değil, çaresizliğin kapısında asker olmuşum
karargâhım yok
benden hariç her şey karar merciim olmuş
bana nöbet tutmaklar düşmüş
her şeyin var da, bu bendekinin ismi yok
yörüngemde acılarla birlikte dönmekler için değilsin sen
benim içinsin
benim içimsin
dört yanımı kessen dört tane sen çıkarsın, kırk yanımı kessen kırk tane
ya uykularımı, ya duygularımı azat et
ya da durma, hep böyle azap et
çöz salları, bırak akıntıya
dalgaların umrunda değil ben onlarla boğuşurken
sanıyor musun ‘iyi ettim’ dersin boğulurken?
elbet bir gün çıkarız karaya
ne yana adım atsak imar yasağı varmış
yasaksa yasak
düzlerim ormanları, uçsuz bucaksız tarlalar sürerim
sen gelinciklerin sefasını sürersin
güneş vursun istiyorsak ürperdikçe, ıslandıkça
ben sana binlerce güneş doğururum
yeter ki bizi bir kere akıntıya bırak
rüzgârgülümsün
nereye savrulduğumu bir sen bilirsin
koma sevdamı ardı gibi önü kara
gözyaşı getireceğine kapıya
bırak paletime allar, morlar sürülsün
bir an için de olsa hayaller gerçeğe bürünsün
çöz salları, bırak akıntıya
batarsa batar, çıkarsa ne âlâ...
Etiketler:
çöz salları,
çöz salları bırak akıntıya,
her şey bir şiir,
özlem özay,
şiir
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
bir şiir mi okudum biraz önce ?yoksa duyguların masalsı ve hayatsı bir anlatımla yoğurulmuş aksini mi?bir şiir ancak bu kadar yoğun ifadelerle ve bu kadar güzel yazılabilir..muhteşem şiirinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkürler özlem hanım..
YanıtlaSilokumaktan büyük keyif aldım.dizeler aldı götürdü..paylaşmaya devam et lütfen.sevgiler.deniz onur
YanıtlaSilSevgili Özlem hanım, şiirinizi okumaya doymuyorum..Adımların tadı hala belleğimdeyken bu şiirinizi biraz beklemeye aldım. Ancak anlıyorum ki her şiiriniz farklı bir lezzeti taşıyor ve doymak mümkün değil.. İçinde kendinizi bulamadığınız ve sizi yansıtmayan bir şiirde veya şarkıda hatta bir romanda okur,dinler gidersiniz tekrar kendi dünyanıza. Sizin şiirlerinizde kendimi bulmadığım yerlerde bile kalıyorum gidemiyorum.. Şimdi Adımları okumaya gidiyorum ve kendi dünyanızın kapılarını sizi gerçek bir beğeniyle okuyanlara açtığınız için teşekkür ediyorum.. Sevgiler.. Yasemin Çolakyan
YanıtlaSilSiirlerin beni sozsuz yorumsuz birakiyor, Gonul'e katiliyorum daha once siir mi okumussuz ki...dilimizin ucundakilerini degil ruhumuzdakileri anlatiyorsun, cumleler degil melodiler kuruyorsun, artik ne yapiyorsun bilmiyorum ama siir yazmiyorsun....
YanıtlaSilbu anlam yüklü dizelerin ilk dinleyicilerinden biri olmak, şiiri her okuyuşumda yeniden duygulandırıyor beni... sanki "şiir, sözün kimyasını değiştirir." hipotezini gerçeklemek üzere birbiri ardına sıralanmış tüm sözcükler... gösterişten uzak, ince bir işçilik ama duygusu tam... dinleyicinin ruhuna dokunup uykusundan uyandıran sonrasında şevkatle sarılıp saçlarını okşayan ve hikayeye kaldığı yerden devam eden bir anlatıcı... muhtemelen kalemle değil ucunda yıldız olan sihirli bir değnekle yazıyor...
YanıtlaSilEn sevdiğim bu. Her seferinde gözlerimi dolduran sebepli sebepsiz. Bilmem kaç defa okudum bıkmadan usanmadan. Kelimelerin gücü ancak bu kadar güzel yansıtılabilir dizelere.
YanıtlaSil